Fıkralar
Fuat Paşa’nın Hazır cevapları

Abdülaziz Paris’te iken, III. Napolyon bir gün Fuat Paşa’ya, Abdülaziz ile ilgili bazı latifeler yapar ve Paşa’ya da sıkı sıkı tembihte bulunarak:
- Sakın bunları padişah hazretlerine söyleme! Der. Paşa da şu latife ile teminat verir:
- Bu pek tabiidir haşmetmeap. Padişahımızın sizin hakkınızda söylediklerini de size naklediyor muyum?
***
Devletin içine düştüğü müthiş para buhranına çare aranır ve saraydaki altın eşyanın paraya çevrilmesi düşünülürken Abdülaziz’e bunu Fuat Paşa söylemiş ve Abdülaziz’in:
- Demek ki saraylıların su içtikleri altın tasları fazla görüyorsunuz? Demesi üzerine Paşa şu cevabı vermek cesaretini göstermiştir:
- Padişahım, yarın maazallah bu memlekete düşman girince bizler efendimizin rikabına sarılarak Konya ovalarını tuttuğumuz zaman hanım sultanlar bu altın taslarla ayrılık çeşmesinde mi su içecekler?
Ağlatan Yüz

Timurlenk’in Nasrettin Hoca ile ahbaplık ettiği devirlerde, Timurlenk’e bir ayna hediye etmiştir. Timurlenk aynayı alıp yüzüne bakmış ve ağlamaya başlamış. Hoca hayretle sormuş:
- Hayrola kumandanım, ne oldu size, neden ağlıyorsunuz? Timur:
- Ben yüzümün bu kadar berbat bir şey olduğunu bilmezdim, nasıl ağlamam? Deyince, Hoca da iki gözü iki çeşme ağlamaya başlamış.
Bu sefer Timur sormuş:
- Peki Hoca, sana ne oldu, sen neden ağlıyorsun?
- Ah efendim, ben nasıl ağlamayayım? Siz şu mübarek (!) yüzünüzü bir saniye görür görmez fenalıklar geçirip, ağlamaya başladınız. Ya kulunuz, bu yüzü her gün görüyor ya!
Sağlam Devlet

Bir ecnebi mahfilde Osmanlı İmparatorluğu’nun hala sağlam olduğundan bahsediliyordu. Fuat Paşa şöyle teyit etti:
- Evet, muhakkak ki sağlamdır. Çünkü siz dışarıdan, biz içeriden yıkmaya çalışıyoruz da gene dayanıyor.
Masrafsız Hayat

Abdülaziz Fuat Paşa ile beraber Paris’e gittiği zaman eski Şehremini muavini Ömer Faiz Efendi de maiyetindekilerle berabermiş. Hazret latifeci, nüktedan birisi imiş. Fuat Paşa Paris Şehreminine iadei ziyarete giderken Faiz Efendi’yi de belediyeci olmak münasebeti ile yanına almış. Laf arasında Paris Emini, İstanbul’un nasıl sulandığını ve masrafının ne kadar tuttuğunu sormuş. O zaman İstanbul sokakları sulanmazmış. Ömer Efendi Fuat Paşa’ya:
- Paşam, masraf yoktur; kahveci, berber, bakkal ve aşçıların himmetiyle sulanır. Bunların nargile suyu, çirkefi varken masrafa ne gerek var diyelim mi? Demiş.
Kayıp Takke

Bir kel adamın hamamda takkesini çalmışlar. Giyinirken bakmış ki takkesi yok. Hamamcı:
- Sen hamama takkesiz geldin, demiş. Fakat öteki, müşterilere kel başını göstererk şöyle demiş:
- Bakın Allah aşkına, bu baş takkesiz gelecek baş mıdır?
Bu Cenaze Bize Geliyor

Bir gün Hoca, evinin penceresinde düşünceli bir halde otururken sokaktan bir cenaze geçiyormuş. Cenazenin arkasında yakınları:
- Ah, sen göçtün artık, o gittiğin karanlık, kimsesiz yerde ışığın yok, yiyeceğin yok, giyeceğin yok, soranın yok, diye feryat edip ağlarken, Hoca ağzının yarısını eliyle kapatarak karısına dönmüş:
- Hanım dikkat et. Bu cenaze galiba bizim eve geliyor. Koş kapıyı açıver, demiş.
Okur Yazar

Meşhur Hattat Yesarizade Mustafa İzzet Efendi’nin şöhretine güzel yazıdaki büyük mahareti kadar basit ilmi ve yalan derecesindeki mübalağaları da yardım etmişti. Kendisi Keçecizade İzzet Molla ile pek sıkı fıkı ahbap idi. Bir gün II. Mahmut, İzzet Molla’ya bu sıkı fıkılığın sebebini sordu ve şu cevabı aldı:
- Ben biraz okurum, fakat yazım fenadır. Onun da okuması kıt, fakat yazısı güzeldir. İkimiz bir araya gelince bir adam oluyoruz.
Aklıma Gelmedi

Vaktiyle reayadan haraç alındığı malum; haraç tahsildarları şurayı burayı teftiş ederlerken bir meyhanede başı açık ve hangi milletten olduğu belli olmayacak bir kılıkta oturan Bekri Mustafa'yı görünce haraç kağıdı sormuşlar. Bekri keyif haliyle onları terslemiş, onlar da yanlarındaki zabıta kuvveti ile alelacele ve yaka paça kaldırıp yola düzülmüşler. Yolda giderken bir tanıdık rastlamış, sormuş ve işi anladıktan sonra Bekri'ye:
- Müslüman olduğunu niçin söylemedin? deyince:
- Sus be kardeş aklıma gelmedi, demiş.